Varoluş felsefesinin en çarpıcı noktalarından biri, insanın yalnızca yaptığı eylemlerle değil; yapmadığı seçimlerle de tanımlanabileceği fikridir. Bir tercih yapılır, bir yol seçilir ve diğer tüm olasılıklar geride bırakılır bazen. İşte bu noktada beliren, açıklanması zor ama güçlü bir duygu vardır: ontolojik suç.
Bu, bir yasa ihlali değildir; vicdani bir sorgulama da değildir. İnsanın, olabileceği hâlleri geride bıraktığını fark ettiğinde içinde beliren sessiz bir yankıdır belki de.
Ontolojik Suç Nedir?
Ontolojik suç, insanın herhangi bir yasa ya da değer ihlali yapmadan; yalnızca “olabileceği kişi” olmamış olmasından doğan bir sorumluluk hissi gibidir. Bir şey yapmaktan değil; bir şeyi gerçekleştirememekten, belki de hiç cesaret edememekten doğar.
Bu duygu, yaşanmakta olan hayatın belirli bir noktasında; kişinin kendi geçmiş kararları ve gerçekleştirilmemiş yönleriyle karşılaştığı anlarda ortaya çıkabilir. Bazen bir düşünce, bazen bir görüntü, bazen de belirli bir sessizlik anı bu farkındalığı tetikler. Her zaman açık bir acı değildir; kimi zaman sadece derin bir sessizliktir.
Sartre’ın Yaklaşımı: Özgürlük ve Sorumluluk
Jean-Paul Sartre, “varoluş özden önce gelir” ilkesini merkeze alarak insanın doğuştan belirlenmiş bir kimliğe sahip olmadığını savunur. İnsanın kim olacağı, yaşamı boyunca yaptığı tercihlerle belirlenir.
“İnsan, kim olacağını kendi seçimleriyle belirler.” (Sartre, 1946)
Bu özgürlük, beraberinde koşulsuz bir sorumluluk getirir. Sartre’a göre birey, sadece kendi hayatından değil; insanlık adına da seçim yapmaktadır. Bu nedenle yapılan her tercih, geride bırakılan olasılıkların da sorumluluğunu taşır.
İşte bu noktada, ontolojik suç kavramı görünür hâle gelir: insan, olmadığı yönlerinin de farkındadır ve bu farkındalık, bir yük gibi değilse de hafif ama kalıcı bir iz gibi içeride kalır.
Günlük Hayatta Ontolojik Suçun İzi
Bir kişi, başarılı bir kariyer sürdürüyor olabilir. Diyelim ki bir mühendis olarak düzenli, üretken ve planlı bir yaşamı var. Ancak zaman zaman, içinde yarım kalmış bir edebiyat tutkusu ya da ifade bulamamış bir yaratıcı yön beliriyorsa; burada, tanımlanması kolay olmayan bir eksiklik hissi veya tamamlanmamış olanı tamamlama isteği doğabilir.
Bu mutlaka pişmanlık anlamına gelmez. Daha çok, başka türlü bir hayatın da mümkün olabileceğini bilmenin yarattığı bir duygudur. Bazıları için bu, kısa bir düşünceden ibarettir. Bazıları içinse daha kalıcı, hatta yön değiştirici bir içsel çağrı hâline gelir.
“Potansiyelini gerçekleştirmekten kaçınmanın bedeli suçluluktur.” (Geçtan, 2004).
Heidegger ve Sahicilik Sorunu
Martin Heidegger doğrudan “ontolojik suç” kavramını kullanmaz. Ancak onun Dasein (varoluş bilinci taşıyan varlık) kavramı, bu duygunun temelini oluşturur.
Heidegger’e göre insan, kendi varoluşuna ait olanakları fark etmeli ve onları “sahici” (authentic) bir şekilde yaşamalıdır. Aksi hâlde kişi, kendi özgünlüğünden uzaklaşıp “herkes gibi” (das Man) yaşamaya başlar. Bu, açık bir hata ya da yanlış değildir; ama zamanla insanın kendisiyle mesafelenmesine, içsel bir yitiklik duygusuna yol açabilir.
Bu durum, Sartre’ın ontolojik suç kavramıyla doğrudan örtüşmese de; felsefi zemin bakımından oldukça yakındır.
“Heidegger için, sahicilik meselesi, doğrudan farklı bir geleceğin tasavvur edilmesine, dünyaya kendini bize halihazırda sunduğu şekliyle mahkum olmamaya; gömülmemeye bağlıdır.” (Curtis, 2013)
Ontolojik suç, insanın hayatına gömülü bir tür farkındalık alanıdır. Kimi zaman sessiz, kimi zaman rahatsız edici, kimi zaman sadece düşünsel bir iz. Sonuç olarak, ne yapmadığımız da bizimle kalır.
Her potansiyel gerçekleşmez. Her imkân takip edilmez ama bazıları unutulmaz. Ve insan, kendine karşı en çok; olabilecekken olmadığı hâller karşısında düşünmeye başlar.
Bu suç cezalandırılmaz belki çözülmesi de gerekmez; ama görülür, hissedilir ve zamanla anlam kazanır.
“Olabilecekken olmadığımız her şeyin sorumluluğunu taşırız.”
Kaynaklar:
Curtis, Neal. İdiyotizm: Yeni Bir Kamusal Akıl Arayışı. (Çev. Gül Çağalı Güven). İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2018. (Orijinal eser: 2013)
Geçtan, Engin. Varoluş ve Psikiyatri. Remzi Kitabevi, 2004.
Sartre, Jean-Paul. L’Être et le Néant (Varlık ve Hiçlik), 1943
Sartre, Jean-Paul. L’existentialisme est un humanisme (Varoluşçuluk Bir Hümanizmadır), 1946
Heidegger, Martin. Sein und Zeit (Varlık ve Zaman), 1927