Özet:

Göç, insanların doğduğu ve içinde bulunduğu mekanla olan bağını zedelemekte ve insanın hayatında birçok sorunun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Çevresel ortamın değişikliği insanların inanç, düşünce, tutum ve davranışlarını büyük ölçüde etkilemektedir. Bir yönden çevresel ortam değişikliği olarak tanımlanan göç, insanı yeni bir stres ve psikolojik travmaya maruz bırakmaktadır. Göç üzerine yapılan araştırmalar incelendiğinde mültecilik süreçlerinden en fazla zarar gören gruplar arasında ilk sırada çocuklar yer almaktadır. Bu çalışmada göçün çocuklar üzerindeki etkisi, olası risk ve koruyucu faktörleri tartışılmakta, göçmen çocukların yeni yaşantılarına ve kültüre uyum sağlamasını kolaylaştıran ruh sağlığı uygulamalarına ve travma sonrası semptomları azaltmayı, iyi oluşlarını arttırmayı hedefleyen önleyici, müdahale edici uygulamalara yer verilmektedir. Son olarak ise, ruh sağlığı personellerinin göçmen çocuklarla çalışırken yararlanabileceği birtakım öneriler sunulmuştur.

Anahtar kelimeler: göç, çocuk, risk faktörleri, koruyucu faktörler, travmaya müdahale

 

 

1.Giriş

1.1. Göçün Çocuklar Üzerindeki Etkileri

 

Göç kavramı insanı kendi çevresini bırakarak, ani ve hızlı bir çevre değişimine sebep olur. Bireyleri ve toplumu sosyal, kültürel ve fiziksel olarak etkileyerek, sağlık ve sağlık değişkenleri üzerinde de çok önemli etkilere sebep olur (Aydın, 2017). Göç üzerine yapılan araştırmalarda mültecilik süreçlerinden en fazla zarar gören gruplar arasında çocuklar ilk sırada yer almakta ve mültecilik hayatında çocukların rolleri ile ihtiyaçları sık sık değişiklik göstermektedir (Gençer, 2019). İstihdam, eğitim, sağlık, barınma, yabancılaşma ve güvenlik gibi nedenlerle göç eden ailelerin üstesinden gelmek zorunda olduğu sorunlar doğrudan çocuklara yansımakta ve göçmen çocukları hem aile içerisinde hem de ev sahibi toplumun çocukları karşısında dezavantajlı hale getirmektedir (Çevik, 2016). Yeni topluma uyum problemleri, dışlanma gibi durumlar yetişkinlik dönemine oranla çocukluk döneminde daha travmatik ve daha yıkıcı etkiler yaratabilmektedir.

Yani, göç çocuk refahı açısından ciddi riskler barındırmaktadır (Gençer, 2019).

Göçün çocuklar üzerindeki en büyük etkileri uyumsuzluk, aile içi şiddet, yoksulluk ve eğitim hakkından yararlanamamadır (Aydın, 2017). Ayrıca yapılan araştırmalara göre göçmen çocuklar davranış ve duygusal problemleri, anksiyete, depresyon (Benghi-Arslan ve ark., 1997), arkadaş ilişkilerinde problemler (Fazel ve Stein), travma sonrası stres bozukluğu (Heptinstall ve ark., 2004), düşük benlik saygısı (Gün, 2002) ve düşük yaşam doyumu (Gün, 2002) gibi birçok riskli durumla karşı karşıya kalmaktadırlar (akt., Polat, 2007).

Demirbaş ve Bekaroğlu (2013), mültecilerin psikolojik sorunlarını ele aldıkları derleme makalelerinde çocuk ve gençler için risk etmenlerini travma ile ilgili özellikler, göç sırasındaki stres etmenleri ve göç sonrası etmenler olmak üzere üç ana gruba ayırmışlardır. Travma ile ilgili özellikler arasında travmatik olaylara maruz kalmak, bakım verenden ayrılma, şiddete ve sert yaşam koşullarına maruz kalma (sığınmacı kampları, kötü beslenme) vardır. Göç sırasındaki stres etmenleri ise travmatik olay ile ilgili özelliklerin yanı sıra ailenin olumsuz durumu, ebeveynlerin ruh sağlığının bozuk olması ve düşük sosyal desteğin olması eklenmiştir. Örneğin; sosyal ilişkilerin azalması, kuşaklararası çatışma, ayrımcılık ve sosyal dışlanma. Son olarak göç sonrası etmenlerin içerisinde ise göç öncesi travmatize yaşantılar, sığınmacı statüsü ile ilgili belirsizlik, yeni dilde eğitim, çevresel engeller, işsizlik, maddi güçlükler, yetersiz ya da toplu yerleşim, sıklıkla yer değiştirme, dil problemleri, ırk ayrımı, sosyal yalnızlık, yeni kültüre uyumda zorlanma (etnik ve dini kimlik, cinsiyet rolü çatışmaları) yer almaktadır.

Öte yandan sığınmacı çocuk veya gençlerin iyi mizaça sahip olması, olumlu kendilik algısı, yeni durumlara tepki verebilme yeteneği, kendi tarafının inançlarına bağlılık ruh sağlığını koruyucu etmenler arasında görünmektedir (Demirbaş ve Bekaroğlu, 2013). Tibetli sığınmacı çocukların güçlü Budist inançlarına sahip olması, İsrailli Yahudi ergenlerin güçlü ideolojilerinin olması koruyucu etmen olarak aktarılmaktadır. Aile içindeki uyum ve birliktelik çocuk ve gençleri travmaya maruz kalmada koruyucu bir etmendir. Anne stresle baş etmede güçlük yaşarsa, çocuklar strese daha fazla tepki göstermektedirler. Sosyal desteğin olması çocuğun uyumunu kolaylaştırmakta, sosyal desteğin azalması ise ergenlerde depresyona yol açmaktadır (Ehntholt ve Yule 2006).

Mohamed ve Thomas (2017) yaptıkları bir araştırmada mülteci çocuklar, mülteci ebeveynler ve okul personelinin algılarını ve bunların ruh sağlığı ve psikolojik iyi oluş üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Mülteci çocukların yeni bir sosyal bağlamda olumlu adaptasyonlarına ilişkin zihinsel sağlıkları ve psikolojik iyilik hali için risk, dayanıklılık ve koruyucu faktörleri araştırmışlardır. Öğretmenler risk faktörleri olarak; yalnızlık, istismar ve zorbalığa maruz kalma, aile veya iletişim ağı eksikliği, kötü konaklama koşulları ve güvenlik tehdidini; koruyucu faktörler olarak ise, güvende hissetme, güvenecek bir yetişkin, eğitmen/öğretmen desteği, ihtiyaçlarının anlaşılması ve akran desteğinin önemini ifade etmişlerdir.

Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği tarafından 2015 yılında Türkiye’de 8 ilde (Van, Erzurum, Konya, Kayseri, İstanbul, Hatay, Gaziantep ve Şanlıurfa)  göçmen olarak yapılan yaş, cinsiyet ve çeşitlilik raporuna göre işgücü piyasasına giren çocukların yaşlarının 7-8 yaşlara düştüğü, iş kazalarına maruz kaldıkları, yaşam koşullarının kötü olması, yeterli gelirlerinin olmaması ve stresli bir aile ortamı göz önüne alındığında çocukların eğitime devam etmedikleri belirtilmektedir. Ayrıca mülteci çocuklar uyruk, ırk, fiziksel özelliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar ve bu ayrımcılık da sözlü ve fiziksel tacizi getirmektedir. Rapora göre, mülteci çocukların eğitime devam etmedikleri belirtilmektedir (Kara, 2018).

 

1.2.Göçmen çocukların yeni yaşamlarına ve kültüre uyum sağlamasını kolaylaştıran ruh sağlığı uygulamaları

 

Alanyazına bakıldığında, Türkiye’deki göç ve psikososyal uyum süreci çalışmaların hemen hemen hepsi göçmenlerin yaşadıkları uyumsuzlar ile beraber psikolojik ve sosyal sorunlarını ele almaktadır (Gülmez ve Öztürk, 2018). Son yıllarda Günlü ve arkadaşları (2020), okul psikolojik danışmanların mülteci öğrencilere yönelik yürüttükleri hizmetlerin değerlendirildiği ve bu süreçte kullandıkları yaklaşımlar konusunda bilgi ve beceri düzeylerinin incelendiği bir çalışma yayınlanmıştır. Çalışma nitel araştırma yöntemi ile, örneklemi ise İzmir ilinin Buca ilçesindeki mülteci öğrencisi bulunan ve ulaşabilen psikolojik danışmanlardan oluşmaktadır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen veriler değerlendirildiğinde, katılımcıların okul rehberlik hizmetleri programı çerçevesinde psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerini yürüttüğü belirlenmiştir. Bu kapsamda “travma sonrası stres bozukluğu, yas psikolojik danışmanlığı ve psikososyal müdahale” çalışmalarına yer verildiği görülmektedir. Katılımcılar ayrıca veli eğitim seminerleri ve öğrencilere yönelik grup rehberliği çalışmalarını yapmaktadır. Bununla birlikte katılımcılar mülteci öğrenci velilerinin yapılan veli eğitimlerine yeterince ilgi göstermediğini belirtmiştir. Ayrıca sunulan hizmetlerin kişisel, sosyal ve mesleki rehberlik alanlarında yoğunlaştığı görülmüştür. Katılımcıların yaşadıkları dil ve iletişim problemi ve diğer problemlerin çözümünde çeşitli kurum ve kuruluşlarla (Aile sağlığı merkezi, göçmen sağlık merkezi vb.) işbirliği içinde çalıştıkları tespit edilmiştir. Sonuç olarak, psikolojik danışmanların mültecilere yönelik olarak yaptıkları hizmetlerin öğrencilerin okula uyumunu kolaylaştırdığı ve psikolojik sağlıkları açısından etkili ve gerekli olduğu belirlenmiştir (Günlü ve ark., 2020).

Ayrıca Uzun ve Bütün (2016), okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden sığınmacı çocukların uyum sağlama sürecinde karşılaştıkları sorunları belirleyerek birkaç çözüm önerisi sunmuşlardır. Araştırmayı nitel desen ile Samsun’un değişik yerlerinde görev yapan ve sınıfında Suriyeli öğrenci olan altı okul öncesi öğretmeni ile görüşme yaparak gerçekleştirmişlerdir. Yapılan görüşmelerde bütün katılımcıların birleştiği en önemli ortak noktanın çocukların Türkçe bilmemeleri nedeniyle ciddi sorunlar yaşadıklarıdır. Çocuklar Türkçe bilmedikleri için hem öğretmenleri ile hem de akranları ile iletişim kuramamaktadırlar. Bu nedenle de sosyalleşememekte ve grubun dışında kalmaktadırlar. Aynı zamanda çocukların ülkemize tam olarak yerleşemedikleri ve sığınmacı konumunda oldukları için beslenme, barınma, temizlik gibi temel ihtiyaçlar noktasında sorunlar yaşadıkları saptanmıştır. Bu nedenle araştırmacılar mülteci çocukların göç etmeden önce ve göç sırasında yaşadıkları travmatik durumların çözülmesini, özellikle barınma, ısınma, giyinme ve daha insani şartlarda yaşamalarını sağlayabilecek imkanların tanınmasını önermektedirler. Son olarak, sığınmacı çocukların okullarda olumsuz tutumlarla karşılaşmaması için planlı bir eğitim programına tabi tutulması gerekmekte temel düzeyde akranları ve öğretmenleri ile iletişime geçebilecekleri temel dil becerilerinin kazandırılmasının faydalı olacağını düşünmektedirler.

Buna ek olarak, Marsh (2012) okullarda uygulanan müzik aktivitelerinin mülteci ve göçmen çocukların ev sahibi olduğu kültüre daha kolay uyum sağladıklarının altını çizmiştir. Müzik aktiviteleri kültürel devamlılığı, kültürler arası geçişi, sözel ve sözel olmayan iletişim şekillerini içerir. Bu aktivitelere katılan çocukların daha fazla ait olma duygusu hissettikleri hem okulda hem de içinde bulundukları kültürde daha rahat iletişim kurdukları belirtilmektedir.

 

1.3.  Ruh sağlığı personellerinin göçmen çocuklarla çalışırken yararlanabileceği öneriler

 

Göçmene psikolojik destekte bulunacak olan psikolojik danışman, “göç eden kişinin hem geldiği yerleşimin hem de vardığı yerleşimin toplumsal ve yapısal özellikleri, göç eden kişinin hem geldiği yerleşimdeki hem de vardığı yerleşimdeki aile ve hane gibi yakın toplumsal çevresinin özellikleri, göç eden kişinin kişisel özellikleri, algılamaları, yorumları ve etkinlikleri hakkında bilgi sahibi olmalı ve psikolojik danışma sürecinde tüm bu özellikleri dikkate almalıdır” (İçduygu ve Ünalan, 1998,s.42; akt., Ilgar ve Ilgar, 2015). Psikolojik danışman/terapist göç yaşantısından kaynaklanan travmanın etkilerini azaltmayı ve çözebilmeyi başarması için göçmen bireye yardım sunarken onun kültürel kodlarını da ihmal etmemelidir (Ilgar ve Ilgar, 2015).

Ersever (1996) göç travmasına müdahale edecek psikolojik danışmanın ve travma durumunu yaşayan göçmenin görevlerini ve psikolojik danışmanın uygulayacağı yöntemleri şöyle açıklamıştır: “Psikolojik danışmanın veya terapistin, psikolojik travmayı başlatan olayı belirlemesi, danışanın travma hakkında oluşan duygularını açığa çıkarması,danışanın travma ile nasıl başa çıkmaya çalıştığını keşfetmesi, danışanın hastaneye yatırılıp yatırılmayacağını karar vermesi, danışana niçin travma içinde olduğunu açıklaması, danışanın travmadan çıkması için neler yapabileceğini (seçeneklerin) danışan ile tartışması ve danışana uygun davranışları kazandırması terapötik sürecin başarı ile tamamlanması için oldukça önemlidir “(Ersever, 1996: 69; akt, Ilgar ve Ilgar, 2015).

Ayrıca Erol ve Ersever (2014)’e göre; psikolojik danışman/terapist, travma durumunu yaşayan danışana üç aşamalı bir psikolojik danışma hizmeti verebilir. Bu aşamalar, başlangıç aşaması, tedavi uygulama aşaması ve sonuç aşaması olarak sıralanabilir. Başlangıç aşamasında, danışanda travmayı başlatan olay belirlenir, danışanda travmanın ortaya çıkardığı arazlar (belirtiler) belirlenir ve duygular açığa çıkartılır. Danışanın ego işlevleri ve problem çözme becerileri belirlenir, danışanın hastaneye yatırılıp yatırılmayacağı karara bağlanır. Tedavi uygulama aşamasında, danışana niçin travma içinde olduğu açıklanır, danışanın duygu, düşünce ve davranışlarının tutarlı hale getirilmesi amaçlanır, danışanla çözüm alternatifleri tartışılır. Sonuç aşamasında ise, danışanla travmaya etkili bir şekilde çözüm getirecek olan davranışlar tartışılır ve bu davranışların danışana kazandırılması sağlanır. Böylece, göç travma kısa sürede, en fazla iki ay içinde çözülür. Travmaya müdahale yapılmadığı takdirde travma kronik hale gelir ve psikopatoloji oluşur. Psikopatoloji oluştuktan sonra bireye daha uzun bir süre psikolojik yardım sunmak gerekir. Bu durumda para ve zaman israfına sebep olur (akt., Ilgar ve Ilgar, 2015).

Öte yandan, Aydın (2017) olumsuz çevre koşullarına maruz kalan çocukların sağlıklarını bozulduğunun, temel sağlık hizmetlerinden yararlanamayan mülteci çocuk ölümlerinin gerçekleştiğinin altını çizmiştir. Hemşireler, göçe maruz kalan çocukların sağlıklarının geliştirilmesinde kronik ve bulaşıcı hastalıklar konusunda eğitimler ile desteklemeli, çocukların temel insanı hakları konusunda savunucu olmalı, büyüme gelişme süreçlerini takip etmeli, güvenli oyun alanları sağlayabilmeli, toplumda göçün çocuk ve aile için etkileri konusunda farkındalığını arttırarak, kişilerle iletişim kurmalarını sağlamalı ve toplumun önyargılarını gidermeye çalışmalıdır (Aydın, 2017).

Travmatize olmuş mülteci çocuklara uygulanan müdahale programlarından biri travma odaklı bilişsel davranışçı terapidir. Bu terapi, çocuklara ve ebeveynlerine travma sonrası stres bozukluğu, kaygı ve depresyon belirtilerini azaltmak için uygun bir tedavi yöntemidir. Travma odaklı bilişsel davranışçı terapi, terapistin tedavi sürecini yürütmesinde yardımcı olacak 10 basamaklı bir programdan oluşur. Bu basamaklar psikoeğitim ve ebeveynlik becerileri, rahatlama becerileri, duygu değişimi, bilişsel başa çıkma ve anlamlandırma, travmatik öyküyü geliştirme ve işlemleme, travma hatırlatıcılarını tekrar deneyimleyerek baş etme, ortak çocuk- ebeveyn seansları ve güvenlik planlamasıdır (Schottelkorb ve ark 2012).

Uygulanabilecek bir diğer tedavi yaklaşımı ise çocuk odaklı oyun tedavisidir. Bu tedavi çocukların duygularını, düşüncelerini ve arzularını oyun aracılığıyla ifade etmelerini sağlar. Oyun, çocuklar için evrensel bir dil ve iletişim şekli olduğu için gelişimsel olarak uygun ve kültürel olarak cevap verilebilir bir yöntem olarak ele alınmıştır. Bu tedavinin amacı; koşulsuz olumlu saygıyı, içtenliği ve empatiyi kullanarak çocukların, büyümelerini ve uyum yapmalarını sağlamaktır (Schottelkorb ve ark 2012).

 

 

 

 

 

 

Kaynakça

Aydın, D. Şahin, N., Akay, B. (2017). Göç olayının çocuk sağlığı üzerine etkisi. İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hast. Dergisi, 7(1), 8-14.

Çevik, S.A. (2016). Suriye’den Türkiye’ye göçün etkileri. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık          Bilimleri Dergisi, 5(2), 80-83.

Demirbaş, H., Bekaroğlu, E. (2013). Evden uzakta olmak: Sığınmacıların/mültecilerin psikolojik  sorunları ve alınacak önlemler. Kriz Dergisi, 21(1), 11-24.

Ehntholt,K.A, Yule, W. (2006). Practitioner review: Assessment and treatment of refugee  children and adolescents who have experienced war-related trauma. J Child Psychol  Psychiatry, 47(12), 1197-1210.

Gençer, T.E. (2019). Göç süreçlerindeki çocukların karşılanamayan gereksinimleri, haklara  erişimleri ve beklentileri: Ankara ve Hatay’da yaşayan Suriyeli çocuklar örneği.  Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Gülmez, S.C., Öztürk, A. (2018). Göç yaşantısı çerçevesinde çocukta psikososyal uyum süreci  üzerine bir inceleme. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 40(2). 449-481.

Günlü, A., Sağlam, A., Gürat, C., Baş, A.U. (2020). Okul psikolojik danışmanlarının mülteci  öğrencilere yönelik sundukları hizmetlerin değerlendirilmesi. Mehmet Akif Ersoy  Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 55, 168-205.

Ilgar, M.Z., Ilgar, S.C. (2015). Göç ve göçmenliğin psikolojik yansımaları: Vatansız vatandaş  olmak. [Sempozyum]. Disiplinlerarası Göç ve göç Politikaları Sempozyumu, İstanbul,Türkiye.

Kara, P., Nazik, E. (2018). Göçün kadın ve çocuk sağlığına etkisi. Gümüşhane Üniversitesi  Sağlık Bilimleri Dergisi, 7(2), 58-69.

Marsh, K. (2012). The beat will make you be courage: The role of a secondary school music      program in supporting young refugees and newly arrived immigrants in Australia. Res          Stud Music Edu, 34(2), 93-111.

Mohamed, S.,Thomas, M. (2017). The mental health and psychological well-being of refugee    children and young people: An exploration of risk, resilience and protective factors. Educational Psychology in Practice, 33(3), 1-15.

Uzun, M.E., Bütün, E. (2016). Okul öncesi eğitim kurumlarındaki Suriyeli sığınmacı çocukların  karşılaştıkları sorunlar hakkında öğretmen görüşleri. Uluslararası Erken Çocukluk         

Eğitimi Çalışmaları Dergisi, 1(1).

Polat, G. (2007). İç göçün çocuk ruh sağlığına etkisi ve sosyal hizmet müdahalesi. Toplum ve    Sosyal Hizmet, 18(1).

Schottelkorb, A. A, Douman, D.M., Garcia, R. (2012). Treatment for childhood refugee trauma:

A randomized, controlled trial. Int J Play Ther, 21(2), 57-73.

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir